kedi - Flipbook - Page 15
n Erden Bey, İzmir’de son dönemde
iki önemli film gerçekleştirdiniz. Bu kentle
ilgili düşüncelerinizi merak ediyorum.
Çok güler yüzlü bir kenttir İzmir. ben
burada üç film yaptım. mavi Sürgün, Vicdan
ve Gece. Dolayısıyla sevdiğim,
sinematografik bir kent. benim için mekân
çok önemlidir. Dramaturjiden, oyunculuktan
önce mekân gelir, mekândaki büyü. Gece’de
çok uzun süre mekân aradık. Sonunda
Tepecik’te bulduk. Tesadüfen Nurgül
Yeşilçay’ın yetiştiği, doğduğu evin ön
tarafında bir evdi bu. ev sahibi de hatırladı
Nurgül’ü. Sen buradan elma çalardın dedi.
Çok sevdiğim bir mekândır. ama her filmden
sonra aslında rüyalarınızın mekânı 200
metre ötededir, ama film bitmiştir. hep böyle
olur.
n Gece’yle başladık ama sizin
70’lerden bugün sinemamıza
kazandırdığınız başyapıtlar var.
hakkari’de Bir mevsim, kanal, Bereketli
Topraklar üzerinde, Ayna gibi, Dilan gibi.
almanya’da yaşarken Venedik Film
Festivali yöneticileri geldiler ve yirmi otuz film
içinden ayna’yı seçtiler. Fakat almanlar
almanya’yı sadece bir alman filmi temsil
eder dediler. Ve bunu söyleyenler de önemli
yönetmenlerdi herzog, Wim Wnders gibi.
Dolayısıyla biraz tavır aldılar bana
Venedik’te. ama kendini bilen çok kıymetli
sinema yazarları var. Onlar üzülmeyin
dediler, siz bu filmle bizi çok iyi temsil ettiniz,
dediler. Orada bayraklar yarışıyor yani.
Cannes’da Yol filmi Palmiye’yi aldı, iki üç ay
sonra da Şubatta hakkari’de bir mevsim’e
altın ayı’yı verdiler, fakat son toplantıda
Türkiye’ye Cannes’da büyük ödül verildi
dendi ve altın ayı Gümüş ayı’ya çevrildi. O
dönemde biraz sahipsizdik tabii.
Çok Çİle Çektİk
n Türk Sinemasının o dönem
Avrupa’ya açılması için neler söylersiniz?
Yılmaz Güney kapıyı araladı bazı
filmlerle, omuz attı. ben de kapıyı sonuna
kadar açtım. İkimiz Türk sinemasını taşıdık.
ama o dönem karışık bir dönemdi.
Türkiye’deki başyapıtlar, inanın hepsi
kaçırılmıştır. İyi ki de kaçırıldı. Yani biz çok
uğraştık, çile çektik, sözgelimi hakkari’de bir
mevsim beş yıl yasaklandı. Gerekçesi de
Doğu’yu yoksul gösteriyor dendi. ben tek
orada film çekmedim yani. bereketli
Topraklar Üzerinde de yıllarca yasaklıydı. İki
filmi yasaklanan yönetmen ne yapar,
çağırdılar almanya’dan ve on dört yıl kaldım.
Tabii çok şey kazandım, dostlar edindim.
mesela Wim Wenders benim dostumdur.
büyük sinemacılarla tanıştım, çünkü
akademi üyesi seçildim orada. Çok önemli
bir sanat geleneği var orada. 1984’te sinema
bölümü kuruldu. edebiyat, resim ve mimari
alanda çok büyük isimler var. ben de
kurucular arasındayım ve ölünceye dek
oranın üyesiyim.
n Türkiye’den tek üyesiniz.
Tek üyeyim. Yılmaz’ı ya da beni
alacaklardı. Yılmaz Fransa’ya kaçmıştı. Uzun
toplantılardan sonra benim seçildiğim
anlaşıldı. Orada sanatçıya çok önem
veriyorlar. Kültür sanat, bana bir ev tahsis
etti. İyi bir çalışma yaşamım oldu bu sayede.
Dünyayı dolaştım filmlerimle. Özellikle
hakkari’yle. ama her gün Türkiye’yi
özlüyordum. Nostaljik duygular vardı bende.
Sonunda dönmeye karar verdim. berlin’de
duvarlar yıkılınca her şey alt üst oldu.
amerikalılar geldi. büyük alman şirketlerini
satın aldılar ve abur cubur filmler yapmaya
başladılar. ben de döndüm.
n Sinema yolculuğunuzdan
bahsedelim. Öncesinde Seramik
eğitiminiz var, bu sırada sinema
tutkusuyla dolusunuz. Filmleriniz yoğun
olarak edebiyattan besleniyor.
çocukluğunuzdan beri edebiyatla
kurduğunuz ilişki filmlerinize yol
gösteriyor.
eşimin Tezer Özlü oluşu da bunu etkiledi
tabii. Çevrem çok seçkin edebiyatçılarla
doluydu. Can Yücel, Ferit edgü, Demir
Özlü, onlarla biz yetiştik. ben o zaman çok
gençtim, akademi öğrencisiydim. Seramik
bölümünü bitirdim. Çok hoşuma giden bir işti
ama maalesef o sırada reji asistanlığına
başladım. Filmler bildiğiniz gibi sırayla
çekilmiyor. Çok kısa sürede çekiliyordu. bilge
Olgaç’ın yönettiği Krallar Kralı ile başladım,
bilge hastaydı, Yılmaz çekiyordu. Sonra
yapamayacağım dedim Yılmaz’a, bıraktım.
Yılmaz da “ben de başlangıçta çok zorluklar
çektim, yaparsın.” dedi ve geri döndüm.
Tarihi bir andır benim için. Yoksa sinemayla
ilgilenmeyecektim.
n Bu arada yılmaz Güney’le aranızda
büyük bir dostluk ve çatışmalar da var.
aramızda nefret aşkı var. büyük bir
hayranlığım var sinemasına. ama yaptığı
bazı yanlışlara da katlanamadım doğrusu,
özellikle Yol filminde, ön hazırlık sırasında
beraberdik. Ve filmi aşağı yukarı 20 güne
yakın çektim. 20 gün sonra aramız açıldı.
bazı şeyler istedi benden. Onları şimdi
söylemeyeyim. O zaman bıraktım.
Oyuncuları sorguladılar filmden memnun
musunuz diye. baktım ki yönetmen burada
sorgulanıyor, hâkim olamam artık diye
düşünüp istifa ettim. Ondan sonra Tezer ‘sen
iyi bir sinemacısın, Ferit’le hakkari’de bir
mevsim hakkında konuşayım mı?” dedi.
Konuşma dedim ama konuşmuş. Ferit, bu
fantastik bir roman, bundan sinema olmaz,
demiş. Sonra herhalde sinemayı da seven
biriydi. Sinemateklerde dolaşmış. Görüştük,
orada da fantastik bir roman olduğunu
söyledi. ben dedim gerçekçi bir yapı
kuracağım, kiminle dedi. Onat Kutlar’la
dedim. Peki, o zaman başlayın. dedi.
new york’ta vİzyona gİrdİ
n Romanın şiirsel bir anlatımı var.
Filmde de görüntü çalışması muazzamdı.
evet onu yakaladığımı sanıyorum. İyi bir
kadrom vardı, erkan Yücel ve Genco erkal’ın
en iyi filmlerinden biridir. Genco çok iyi
hissetti her şeyi. biraz hastalıklı ve Fransa’da
eğitim görmüş bir Türk aydınıydı. bu filmle
ilgili çok anım var.
n çekimleri de çok zorlu. müthiş karlı
bir ortamda, mekân bulma arayışı var,
epey teknik zorluk yaşayarak çekmiş
olmalısınız.
Üstelik bir kitapçı sahnesi vardır. Orada
geçen kutu mesela karlara düştü. Kamera
asistanı düşürdü maalesef. Karlar da yedi
metre olduğu için bulamadık. Sonra
İstanbul’da çekerim diye düşündüm. Çok
yorgun olduğum için vazgeçtim. İşte o sahne
yoktur ama buna rağmen film çok uzun süre
yaşayacak.
n çocukların kürtçe “na” dedikleri
bir sahne var. Filmde duyulan tek kürtçe
sözcük bu ayrıca. Filmle ilgili çok
paylaşılan anekdotlardan.